İslami bankacılık ve finans sektörü bir dönüm noktasında. Toplam varlıkların tahmini olarak yaklaşık 2 trilyon dolara ulaşmasıyla sektör son 30 yılda ciddi bir büyüme kaydetti. Geriye dönüp bakıldığında, bu hızlı büyüme mevcut bir potansiyel talebe cevap vermekten kaynaklandığı için kolay bir hedef gibi görünüyor. Coğrafi açıdan bakıldığında ise, söz konusu büyüme dengesiz bir şekilde gerçekleşti. Zira, İslami finans Malezya ve Bahreyn gibi ülkelerde ciddi bir şekilde büyüme kaydederken, Türkiye, Endonezya ve Suudi Arabistan gibi daha büyük ülkelerde daha yavaş büyüyerek ancak son zamanlarda etkisini göstermeye başladı. Bununla birlikte, Mısır ve Tunus gibi ülkeler başta olmak üzere Arap dünyasının çoğunda İslami bankacılık ve finans sektörü henüz ciddi bir varlık gösteremiyor. Sektörün bazı ülkelerde fark yaratacak şekilde gelişme kaydetmesi devlet desteği ve elverişli politikaların üretilmesi sayesinde oldu.
Son yıllarda büyümedeki yavaşlama göz önüne alındığında, İslami bankacılık ve finans sektörünü canlandırmanın ve bir sonraki aşamaya taşımanın oldukça zor olacağı anlaşılıyor. Zira sektör önceden elverişsiz Müslüman ülkelerde büyüyebilirken, yeni dönemde büyüme geleneksel oyuncular karşısında mücadele ile gerçekleşecektir. Ölçek ekonomisine duyulan ihtiyaç düşünüldüğünde, geleneksel oyuncuların beceri birikimlerinin yanı sıra, sektördeki büyüklüğün ve varlıkların bariz avantajı, İslami bankacılık ve finans sektörünün onlarla boy ölçüşmesini zorlaştırıyor. İlkinden farklı olarak, bu ikinci aşama şüphesiz daha iyi planlama ve uygulama gerektirecektir. Kilit oyuncular arasında koordineli bir hamle de işe yarayabilir. Bu noktada, Katar’ın son girişimi de faydalı olacaktır.
Katar son zamanlarda üç bölgesel İslami bankacılık ve finans merkezi kurmak için Malezya ve Türkiye ile birlikte çalışmak üzere üç taraflı iddialı bir girişim başlattığını açıkladı. Doha, Kuala Lumpur ve İstanbul’da kurulacak olan merkezler ortak işlem platformları ve teknolojisi kullanacak. Öneri kapsamında, İstanbul Avrupa’ya, Doha Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya ve Kuala Lumpur Asya ve Uzakdoğu’ya olmak üzere her merkez kendi bölgesinde İslami bankacılık ve finansı geliştirmeye odaklanacak. Esas itibariyle, bu bir göbek ve ispit stratejisi.
Coğrafi açıdan mantıklı olmasının yanı sıra, öneri sunduğu büyük potansiyel sinerji açısından da önem arz ediyor. Örneğin, üç ülke arasındaki stratejik uyum, Malezya’nın İslami bankacılık ve finans sektöründeki uzmanlığı ve geçmiş performansından, Katar’ın sahip olduğu finansal kaynaklardan ve Türkiye’nin sahip olduğu muazzam altyapı finansmanı ve diğer büyüme fırsatlarından kaynaklanıyor. Üç ülke birlikte hareket ederek önce bölgesel ve küresel kapsama alanını kurmak için gereken kritik kütleyi sağlayabilir. Zira hacim ve büyüklük her zaman İslami bankacılık ve finans sektörünün geleneksel oyunculara karşı rekabet gücünü kısıtlamıştır. Ortak bir işlem platformu ve ortak bir düzenleyici çerçeveyle yönetilen ortak teknolojinin kullanılması, standartlaştırma yoluyla işlem maliyetlerinin düşmesini ve verimliliğin artmasını sağlayabilir.
Devamı Derin Ekonomi Nisan 2019 sayısında…