ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye askeri tesislerine Tomahawk seyir füzeleriyle saldırması bölgedeki Amerikan varlığını mütevazi bir şekilde doğruladı. Selefi Barack Obama ABD’nin gücü ve prestijini azaltmak için elinden gelen herşeyi yapmıştı. Trump’ın politikada hayli az bir deneyimi olmasına rağmen, pazarlık ve zamanlama konularında ve kamu diplomasisine dönüşen medya ilişkilerinde muazzam bir deneyimi var. Çin, Suriye hükümetinin sarin gazı kullanmasını kınayacak kararı veto etmekte başarısız olduğunda Rusya’yı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinde yalnız bırakmayı başardı. ABD’nin Suriye’ye saldırısı sadece Kuzey Kore’ye değil İran’a da bir mesajdı. Ankara’nın hemen ötesinde gerçekleşen tüm bu gelişmelerin Türkiye’nin uluslararası politikası üzerinde çok ciddi sonuçları var. Bu gelişmeler öncelikle ABD ve Türk politikalarının bazı detaylar üzerindeki anlaşmazlıklara rağmen yakınlaşacağına işaret ediyor. Rusya, BM’nin Suriye’yi kınama kararını veto etmiş olsa da geçtiğimiz günlerde tekrardan uzaklaştırmaya yardım etmeyecek olsa da Beşar Esed’in hükümetinin iş savaşın tasfiyesi için mutlak bir gereklilik olmadığına işaret etti. Esed sorunu Türkiye için çok kritik, çünkü bu konu Rusya ve İran’ı karşı karşıya getiriyor. Rusya sadece kendisi için bölgede yeni elde ettiği askeri çıkarlarını garantiye almak istiyor. (Bazı uzmanlar Rusya ordusunun Putin’in yönlendirmesinden dahi bağımsız olarak faaliyet gösterdiğini iddia ediyor). Kremlin herhangi bir gelişmeyi mutlak bir şekilde yönlendirmek istemiyor ama veto edebilecek durumda olmak istiyor. Kıbrıs’ta olduğu gibi – ki Rusya’nın Suriye’de iddia ettiği haklar Kıbrıs’takinde göre çok daha sürdürülebilir iddialar – Rusya kendi onayı olmadan herhangi bir anlaşmanın uygulanmasını tercih etmiyor. Esed’e bir alternatif bulmak Türkiye’nin çıkarına çünkü Esed Tahran’ın yarattığı bir mahlukat. İran’ın tek derdi bölgede varolan herhangi bir istikrarı bozmaya devam etmek. Örneğin İran’ın Pakistan ve Afganistan’dan Şii nüfusu Irak ve Suriye’ye getirmeye başladığı çok iyi biliniyor. Bu hem uluslararası hukuka aykırı hem de Türkiye kitle nüfus nakillerinin ne kadar yıkıcı sonuçları olabildiğine dair tarihi bir deneyime sahip.
Devamı Derin Ekonomi Mayıs 2017 sayısında …