Devam eden salgın yeni kapanmalara ve ekonomik durgunluğa yol açarken, şirketlerin borç erteleme (moratoryum) çağrıları yenileniyor. Ancak borçlular için yalnızca bir nefes alma alanı sunan moratoryumlar hiçbir sorunu çözmediği gibi, uzun vadede sürdürülebilir de değil. Daha önce borç erteleme çağrısında bulunan şirketlerin yine buna ihtiyaç duyması, bunun bir çözüm olarak etkinliği hakkında çok şey söylüyor.
Moratoryum deyim yerindeyse bir sorunu kökten çözmeyi ertelemek anlamına geliyor. Borç ertelemenin tek maliyetinin banka kârları üzerindeki olası bir baskı olduğu düşünüldüğünden, bu tür çağrılar mantıklı ve hatta politik olarak doğru görünüyor. Ancak burada birkaç sorun var. Birincisi, moratoryum, yakın gelecekteki bir toparlanmanın işletmelerin nakit akışı sorunlarını çözmeye yetecek kadar güçlü olacağına dair örtülü umuda dayanmaktadır. Bununla birlikte, para politikasının gevşek olduğu yıllar, ekonominin tüm seviyelerinde büyük borç birikimine neden olduğu için, söz konusu kendiliğinden hallolma mekanizması beklendiği gibi işlemeyebilir. İkincisi, ertelenen krediler hala kapanmamış olduğundan, moratoryum bankacılık sektörünün kırılganlığını artırmaktadır. Zira kredilerin otomatik olarak uzatılması, banka aktiflerinin süresini ve vade farkını artırmaktadır. Aktif kalitesi genel anlamda bozulacağı gibi, aynı zamanda bankalar süre boşlukları arttıkça daha kırılgan hale gelecektir.
Başta nakit akışı kesintiye uğrayan KOBİ’ler olmak üzere işletmelerin yardıma ihtiyacı olduğuna şüphe yokken, sorun bankacılık sektörüyle yakından ilgilidir. Dolayısıyla bütüncül bir çözüm için iki şeye ihtiyaç var: İlki, KOBİ’lerin üzerindeki nakit akışı yükünü azaltmak için öncelikle KOBİ kredilerinin yeniden yapılandırılması; ikincisi, ertelenen kredilerin banka bilançolarından çıkarılması gerekmektedir. Bu, aktif kalitesi ve süre uyumunun bozulmamasını ve bankaların yeni krediler oluşturabilecek konumda kalmasını sağlayacaktır.
Devamı Z Raporu Temmuz 2021 sayısında…