Tıpkı bir kumarbaz gibi hareket eden ABD Başkanı Donald Trump ABD’nin dünya liderliği rolünün bedelini en ağır şekilde ödediğini düşündüğü uluslararası anlaşmaları bir bir feshediyor. Peki neden? Belki de ABD globalleşme projesindeki liderlik rolünü kaybetmiş olduğu için. Planlandığı gibi, projenin çok karmaşık olduğu için akamete uğraması sonucunda “globalist” siyasi elitlerin Beyaz Saray’daki konumunu kaybetmesi Amerikan işgücü piyasası ve sanayisi için bile ağır bir bedeli beraberinde getirdi, 2017’de ABD ticaret açığı 566 milyar dolara ulaştı. Bu tutum etkisini kaybeden eski globalleşme modeliyle birlikte ciddi sorunlara neden oldu. Trump bu zararları telafi etmek istiyor.
1990’lı yılların sonunda kontrolden çıkan bu planın Trump’ın yeniden şekillendirmek istediği çok fazla siyasi ve uluslararası boyutu var. Göreve geldiğinde ilk iş olarak Paris İklim Anlaşması’ndan çekilen Trump, daha sonra Meksika sınırına bir duvar inşa etme konusundaki meşhur girişimini ortaya koydu. Trump’ın bundan sonraki benzer adımı 9 Mayıs’ta İran nükleer anlaşmasından çekilmesiydi. ABD’nin “geleneksel” dış politikasından keskin bir dönüş anlamına gelen bu hamle anlaşmaya fazlasıyla bel bağlayan Avrupa’nın (Çin ve Rusya konusunda) başını ağrıttı. Beyaz Saray’ın bu hamlesi Kim Jong-Un’un bir sonraki nükleer anlaşması için bir çağrı bile olabilir. Kendi başına çok kıymeti olmayan çelik üzerindeki “vergi savaşı” bile “yeniden pazarlık” kategorisine alınabilir. Bu, siyasi kibirden ziyade, gittikçe zayıflamakta olan ve soluk alması gereken bir güce işaret ediyor. Kısacası, bu kumarbaz tutumun tüm sonuçları iyi olmayabilir.
“Donald’ın” yönetimi altında ABD’nin dış politikası başarı ve başarısızlığın sürekli yer değiştirdiği bir hız trenini andırıyor. Örneğin, Kuzey Kore liderinin Güney Kore Başbakanı ile el sıkışması 1950’lerden bu yana sürekli gerginlik yaşayan Koreliler için olağanüstü bir şey. Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’a ve onun “nükleer tehlikesine” karşı meydan okuyan Trump, bu olağanüstü sonucu kendi siyasetine bağlıyor. ABD’den ziyade Çin’in hedefi olan Kore yarımadasının nükleer silahlardan arındırılması ulaşılması halinde başka bir çarpıcı başarı olacak. O halde soru şu: Trump, Kore’nin pasifize edilmesiyle ABD’nin Uzak Doğu’daki askeri ve stratejik varlığını yeniden şekillendirmek zorunda kalacağını biliyor mu?
Bu arada, Trump geçtiğimiz Mart ayında Tayvan Seyahat Yasası’nı imzaladı. Bu yasa, Çin’i son derece öfkelendirecek bir şekilde ABD politikasını büyük ölçüde Tayvan’a kaydırması için ABD başkanına siyasi bir kılıf sunuyor. Bir yıl önce Kongre’deki Cumhuriyetçilerin sunduğu yasa geçtiğimiz Şubat ayında her iki mecliste de oybirliğiyle kabul edildi. Tasarıyı imzalayan Trump, Pekin’e, resmi diplomatik ilişkileri olan ülkelere özel üst düzey ABD-Tayvan temaslarına izin vereceğinin sinyalini verdi. Oysa bu geçmişte on yıllar boyunca yasaklanmış bir uygulama. Peki, böyle bir ileri-geri tutum ne anlama geliyor? Çin-ABD ilişkileri çok boyutlu ve çok karmaşık olduğu için ekonomik anlaşmazlıklar ve siyasi sürtüşmeler, geçmişte ABD ve Sovyetler Birliği arasında olduğu gibi, işbirliği çerçevesiyle birlikte var olmaktadır. Günümüzün “savaşının” sadece ordu ve donanma hamlelerini değil, toplumsal değişim uğruna ekonomik zorlukları ve nüfuz kullanmanın her türlü yolunu ifade ettiği düşünülünce, elbette bu riskli bir oyun.
Devamı Derin Ekonomi Haziran 2018 sayısında …