Macron’un siyasi anlamı

Geçtiğimiz ay bu sayfada, ‘Rüzgar tersine mi?’ dö- nüyor başlığı altında, Donald Trump’ın ABD’ye başkan olmasının özellikle Batı ülkelerinde yaratabileceği muhtemel ‘ters’ etkiden bahsetmiş, bu etkinin dolaylı sonuçları arasında Fransa’da yükselen bir politik figür olarak Emmanuel Macron’dan bahsetmiştik. Yazıda ortaya konan ihtimal, Fransa’da 23 Nisan’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turuyla gerçeğe dönüşmüş oldu. Seçimlere, yaklaşık bir yıl önce başlattığı ‘En Marche’ hareketinin lideri olarak katılan Macron, yüzde 23,9 oy alarak ilk turu ilk sırada bitirmeyi başardı.

Anketler Macron’u ikinci tur için mutlak favori olarak gösteriyor. Fransız devlet televizyonu France 2 tarafından yapılan ankete göre, En Marche lideri, ikinci tur için şimdiden yüzde 62’lik bir desteğe sahip. Macron’un ilk tur başarısına ve genel olarak Fransa’da yarattığı rüzgara ayrıca değinmek gerekiyor ama ondan önce ilk turda ortaya çıkan diğer ilginç sonuçlara bakmak yerinde olacak. Çünkü bu sonuçlar, Macron’un neden başarılı olduğuna ışık tuttuğu gibi, Fransa’nın ve kıtanın siyasi geleceği için de çok şey söylüyor. İlk turun tartışmasız en ilginç ve en anlamlı sonucu, Fransa’nın iki büyük merkez partisinin adaylarının ilk turda elenmesi. Bu, tarihte bir ilk. Merkez sağda yer alan Cumhuriyetçi Parti’nin adayı François Fillon yüzde 19,9 oy alarak üçüncü sırada yer alırken, merkez solu temsil eden Sosyalist Parti adayı Benoit Hamon yüzde 6,3 oy alabildi ve bu oranla ancak beşinci olabildi. Macron’un, mevcut Cumhurbaşkanı Hollande’ın eski ekonomi bakanı olması da göz önünde bulundurulunca, Sosyalist Parti’nin oylarını bir ölçüde kendisine çektiği söylenebilir belki ama ilk tur sonuçlarının sunduğu tablo itibariyle Fransız merkez solunun bir çöküş yaşadığı da aşikar. İlk turun diğer ilginç sonucu, aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin adayı Marine Le Pen’den geldi. Şimdiye kadar hep yükselişiyle şaşırtan (daha doğrusu ürküten) Le Pen, pek çok ankette ilk sırada yer almasına rağmen, sandıkta Macron’un geride kalmasıyla dikkat çekti. İlk tur neticesinde not edilmesi gereken son husus ise, komünist aday Jean-Luc Melenchon’un yüzde 19,6’lık oy oranıyla Macron, Le Pen ve Fillon’un hemen ardından dördüncü sırada yer alması. Merkez sol adayın üç katı bir oy oranına ulaşan Melenchon, merkez sağ adaya ise neredeyse foto-finişle geçilmiş durumda. Bu sonuç başka bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, aşırı sağ aday Le Pen ile aşırı sol aday Melenchon’un toplamda yüzde 41 oy almış olması, merkez siyasetin geleceği açısından üzerinde dikkatle durulması gereken çarpıcı bir rakam olarak ortada duruyor. Macron’un elde ettiği başarıyı da bu genel tablo eşliğinde ele almak gerekiyor. Böyle etraflı bir değerlendirme yaptığımızda ise şu tespitleri yapmak mümkün…

1. Her şeyden önce Trump’ın kendi antitezini yarattığı gerçeği, Hollanda seçimlerinden sonra bir kez daha teyit edilmiş oldu. Geert Wilders’in tahmin edilenin epey altında oy almasından sonra, Marine Le Pen de anketleri yanıltarak seçmenden beklentilerin altında iltifat gördü, lider çıkması beklenen ilk turda ikinci olabildi. Aslında Le Pen’in son zamanlarda Müslümanlara ve Yahudilere karşı tutum ve söylemlerini yumuşatmasını da aynı eğilimin bir sonucu olarak değerlendirmek mümkün.

2. Avrupa’da merkez siyasetin iyice aşındığı, kitlelerle ciddi bir doku uyuşmazlığı yaşadığı inkar edilemez bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Fransa seçiminde, aşırı uçlara verilen oylar da dikkate alındığında, merkez adayların aldığı oyların alışkanlıktan, seçeneksizlikten veya kerhen verildiği anlaşılıyor.

3. Merkez siyasetin aşınması neticesinde seçmenlerin bir kısmı sağ ve sol aşırı uçlara yönelirken, bir kısmı da yeni bir merkez arayışına girmiş durumda. Fransa’da bu arayışın Emmanuel Macron’da bir karşılık bulabildiğini söyleyebiliriz. Ancak söz konusu arayışın henüz amorf bir karakter arz ettiğini de görmek gerekiyor. Macron’a destek veren kitleye bir ad koymak henüz mümkün değil. Bu kitlenin talep paketinde neler olduğunu, hangi söylemlere nasıl bir tepki vereceğini öngörmek zor. Bu amorf kitle ekonomi politikalarında liberal, sosyal meselelerde ise solcu olduğunu beyan eden Macron’a destek veriyor ancak yeni bir merkez siyasetin doğduğunu söylemek için henüz çok erken. Bunun için zamanın ruhunu kitlelerin talepleri ve şikayetleriyle birleş- tirebilecek yeni bir fikir ve vizyona ihtiyaç var. O ise ortada yok. 7 Mayıs’ta yapılacak ikinci turda seçilmesi durumunda Macron’un sergileyeceği başkanlık performansını izlemek, hem Fransa hem de Avrupa siyaseti için yeni bir merkez siyasetin inşasının an itibariyle ne kadar mümkün olduğunu izlemek bakımından ilginç olacak.

Dikkat çekenler...