Türkiye’miz 1 Kasım 2015 seçimleri ile yeni bir döneme yelken açtı. 2013 Haziran başında Gezi ayaklanması, ardından 17-25 Aralık’taki yolsuzluk kılıfı altında darbe girişimi, 6-8 Ekim 2014 Kobani bahaneli sokak olayları ile sarsılan ve 7 Haziran 2015’deki seçim sonuçları ile ortaya çıkan siyasi ve ekonomik istikrarsızlık yanında, ülkeyi parçalamayı amaçlayan bölücü terör ve şiddet sarmalı karşısında, 1 Kasım 2015 Parlamento seçimi Türkiye için “ya istikrarın devamı ya da kaos” arasında bir tercih olacaktı. 14 Mayıs 1950 tarihinde çok partili seçim sistemiyle tanışmış olan aziz milletimiz, engin ferasetini bir kez daha göstererek sandığa mührünü vurdu ve AK Parti’ye yüzde 49,5 oy ve 317 milletvekili sıfatıyla tek başına güçlü bir hükümet vizesi verdi. Milletimiz esasında, kaos tehlikesine karşı istikrarın devamını istediğini, terörün sona erdirilerek ülkemizde huzur ve asayişin sağlanıp, milli birlik ve kardeşliğin tesis edilmesini istediğini ortaya koymuştur. Milletimiz ayrıca ekonomide siyasette reformcu politikaların devamını, halkın geçim durumunu iyileştirmeye yönelik politika ve tedbirlere acilen öncelik verilmesini iktidar partisinden talep etmiştir.
1 Kasım 2015 seçim sonuçları adeta bir ders niteliğinde olmuştur. Demokrasinin beşiği sayılan Batılı ülkelerde seçime katılma oranı yüzde 50-60’ları ancak bulurken, 1 Kasım’da bizde yüzde 85,2’lik bir seçime katılma oranı gerçekleşti. Kullanılan oyların yüzde 97,5’i parlamentoya girme hakkını kazanan dört parti de temsil bularak “demokratik meşruiyet” de, “yönetimde istikrar, temsilde adalet” prensibi de sağlanmıştır. En önemlisi, Kürt asıllı vatandaşlarımızın önemli bir bölümü, bölücü parti yerine, ülkemizin hemen her kesimini birleştiren AK Parti’yi, Türkiye’nin birliğini dirliğini tercih etmiştir.
Böylece, dünya ekonomisinde ekonomik durgunluk ve artan işsizlik ile bölgemizde ve İslam coğrafyasında ağır bir yangın ve parçalanmaların yaşandığı ve çok büyük riskler oluşturduğu bir dönemde, en azından yurtiçinde siyasi ve ekonomik belirsizlik riski, dört yıllık bir dönem için ortadan kaldırılmış oldu. Bu tablo neredeyse halkımızın yüzde 75’inde bir sevinç ve iyimserlik tablosu meydana getirdi. Nitekim 1 Kasım’ın üzerinden sadece üç hafta geçmiş olmasına rağmen, Tüketici Güven Endeksi’nin ekim ayındaki yüzde 62,8’den kasım ayında yüzde 77,1’e çok hızlı yükselmesi, 1 Kasım seçim sonucunun ülkemizde meydana getirdiği “istikrar ve güven ortamı” ile açıklanabilir. Bu iyimser trend 2016’da ülkemiz ekonomisinde büyüme ve istihdamın hızlanmasını sağlayacaktır. Hedef yüzde 5 civarında yıllık ekonomik büyüme ile işsizlik oranını da yüzde 8 ve altına çekebilmek olmalıdır.
Hedef, 2023’de daha demokratik, daha sivil ve özgür, daha müreffeh, daha güçlü yeni Türkiye’ye ulaşmaktır. Bunun için sanayi sektöründe, tarımda, hizmetlerde yatırım ve üretimi mutlaka arttırmak, gerekli iyileştirmeleri, teşvikleri sağlamak zorundayız. Halkımız görevini yaptı. Dar gelirli, sabit gelirli, geçim sıkıntısı olanlar, mali şartların iyileştirilmesini yeni hükümetten acilen beklemektedirler. Ve tabii ki ekonomik reformlar ve siyasi reformlar ancak yeni, sivil, özgürlükçü, demokratik bir anayasa ile taçlandırılabilir. AK Parti’nin sayısal çoğunluğu buna yeterli değilse de, umarım halkın beklentisini muhalefet partileri iyi anlar ve uzlaşma içinde “Yeni Türkiye” yeni bir anayasaya kavuşur.