Olmaz demeyin. Bal gibi de oluyor. Türkiye’deki tartışmalarına bakılırsa nükleer santral turizm, tarım, deniz, doğa velhasıl insan düşmanı sanırsınız. Gerçeğin böyle olmadığını anlamak zor değil. Dilim döndüğünce bu konuyu anlatmaya ve konuda yanlış bilinen doğrulara dikkatinizi çekmeye çalışacağım.
Başlığı doğru okudunuz. Dünyada tüketilen elektrik enerjisinin yüzde 13’ü nükleer türünden. Türkiye’nin daha yeni yeni kurma girişiminde bulunduğu nükleer santrallerin dünyadaki sayısı 442. 66 nükleer santralin inşası da devam ediyor. Türkiye karşıtı lobilerin emrinde hareket eden ve dışarıdan fonlanan çevrecilerin görmek istemediği şey 31 ülkenin nükleer enerjiyi üretim yapıyor olması gerçeğidir. Gelişmiş dünya ülkelerinin bu enerji türünden vazgeçtiğini iddia eden çevrelerin amacı belli; Türkiye’nin bu alandaki yatırımlarını engellemek.
Fransa elektrik enerjisinin yüzde 74’ünü, Slovakya ve Belçika yüzde 51’ini, Japonya yüzde 59’unu, Almanya yüzde 28’ini, ABD ise yüzde 19’unu nükleer santrallerden temin ediyor. Dünyadaki kurulu tesislerin yarısı ABD, Fransa ve Japonya’da. Amerika’da 99 santral var. Bununla yetiniyor mu? Tabiki hayır. Çünkü 5 tane daha yapıyor. Fransa’daki sayı 58 ve yenileri yolda. ‘Almanya nükleerden vazgeçti’ deniliyor fakat Almanya, nükleer santrallerin yarısını ömrü dolduğu için kapattı, diğer yarısı ise şu anda faal olarak elektrik üretmeye devam ediyor. Yeni santral yapmıyor. O da şimdilik! Japonya Fukuşima’dan sonra nükleer santrallerin tamamını kapattı, iki üniteyi tekrar işletmeye aldı, şu anda 17’sinin lisanslama süreci devam ediyor. Tekrar nükleer santralleri devreye almaya çalışan Japonya’nın bu kararında; yıllık petrol ithalatının 40 milyar dolar artması etkili oldu. Her yıl petrol ithalatına bu kadar para vermeyi sürdürülebilir bulmadığı için nükleeri tekrar gündemine almış durumda.
Devamı Derin Ekonomi Haziran 2016 sayısında …