İtalyan Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Matteo Salvini’nin liderlik ettiği aşırı sağcı Kuzey Ligi (Lega Nord) Partisi, AB’nin başarısız göçmen politikası ve Brüksel’in ekonomik gerileme sürecinde bütçe kısıntısına gitme konusundaki ısrarından dolayı Avrupa Parlamentosu seçimlerinin İtalya ayağında birinci parti oldu. Peki, 23-26 Mayıs’ta yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleriyle birlikte Avrupa’nın geçirdiği bu değişim daha bir yıl önce beklediğimiz AB “devrimini” gerçekleştirmek için yeterli olacak mı?

Karşıt görüşte olan popülist-sosyalist bloka ve ana akım medyaya göre Strazburg’daki Avrupa Parlamentosu’nda farklı bir siyasi dengeyi getirecek rakamlara ulaşılamadığı için hiçbir şey değişmeyecek. Dolayısıyla, ittifak formülünde bir değişiklikle eski siyasi düzen AB’nin kaderine uzun süre daha yön verebilir. Öte yandan popülizm taraftarları söz konusu seçimin Brüksel’in gelecekteki duruşunu etkileyeceği görüşünde. “Aptal” popülistlere yönelik alaycı bir tutum sergileyen Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’ın döneminin bitmesiyle teknokrat oligarşi rejimi de sona yaklaşıyor. Dolayısıyla böyle bir durumda AB’nin geleceğini anlamak için Almanya’da neler olduğunu dikkatle izlememiz gerekiyor.

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi seçimlerde beklenen büyük sıçramayı yapamamış olsa da, Alman toplumu bir bütün olarak değişiyor. Pek çok ülke ve İspanya’dan Yunanistan’a kadar pek çok ülkede soldan sağa siyasi partiler Berlin’in merkezde olmadığı farklı bir AB istiyor. Dahası, Almanlar için bile durum (AB’nin şimdiki hali) başka nedenlerden dolayı tatmin edici olmayabilir. Zira kimlik konusunu arka planda tutarak ülkeyi düne kadar bir arada tutan eski “büyük refah” formülü artık işe yaramıyor. Almanlar daha fazlasına ihtiyaç duyarken, tarih yine Berlin’in kapısını çalıyor. Dolayısıyla, Salvini’nin Strazburg’da olması bir katalizör işlevi görebilecek ve “kimlik” Almanlar için bile kilit bir konu haline gelebilecektir.

Devamı Z Raporu Temmuz 2019 sayısında…