24 yaşındaki oğlum devlet ve vatandaşları arasındaki Toplumsal Sözleşme’nin bozulduğunu söylüyorsa, sözlerini elbette dikkate alır ve dinlerim. Alejandro, neslinin çoğunluğunu temsil eden öfkeli bir genç adam. İyi eğitimli ve çok gezmiş olmasının yanı sıra, birçok yabancı dil biliyor. Ancak iş güvenliğinin gittikçe azalması, istikrarlı siyasi sistemlerin büyüyen yönetişim sorunlarıyla başa çıkmak için kendilerini yeniden yaratma çabası ve kitlesel protestoların tüm Avrupa’da sıradan bir hal almasıyla birlikte, dünyanın kendisine ve nesline ne getireceğine dair derin bir endişe duyuyor. Aynı zamanda Avrupa entegrasyonunun ve Avrupa’nın çeşitliliğe verdiği önemin de temsilcisi olan Alejandro, Yunan bir babanın ve İspanyol bir annenin çocuğu ve söz konusu iki ülke 10 yıldır süren ekonomik krizden en çok etkilenen ülkeler arasında. Öyle ki, Temmuz 2018 itibariyle, Yunanistan yüzde 40’a ve İspanya yüzde 33’e varan oranlar ile genç işsizliğin en yüksek olduğu AB ülkeleri olarak öne çıkıyor.
Fransa’da devam eden “Sarı Yelekliler” protestoları, özellikle dünyanın en gelişmiş ve en zengin kesiminde bir şeylerin yolunda gitmediğini gösteriyor. Dünyada daha az insanın yoksulluk içinde yaşadığı, ortalama yaşam süresinin arttığı, daha fazla insanın eğitim aldığı, ve tarihte ilk defa orta sınıfa mensup insanların yoksulların sayısından daha fazla olduğu ve dolayısıyla insani gelişmişlik göstergelerinin gittikçe daha da olumlu olduğu bir zamanda, gelişmiş dünyanın artan sıkıntıları endişe verici boyutta.
“Y” nesli olarak adlandırılan Alejandro ve nesli iş bulsalar bile, çok düşük ücretler karşılığında çalışacakları için yoksulluk sınırında yaşama ihtimalleri de artacaktır. Kariyerlerinin ilk aşamalarında fırsatları sınırlı olan “Y” neslinin siyasete, siyasilere ve kamu kurumlarına dair hayal kırıklığı büyüyecektir. Dolayısıyla bunun da radikalleşmeleri ve yoksulluk sınırının altında maaş alan kesimler ve eğitime, istihdama ve yetiştirmeye katılmayan kesimler gibi diğer hassas gruplarla birlikte popülizme yönelmeleri üzerinde potansiyel bir etkisi olacaktır.
Başka bir ifadeyle, gençlerin marjinalleştirildikleri veya güçsüzleştirildikleri hissi hem ülke içinde hem de AB çapında tartışılması, anlaşılması ve ele alınması gereken bir toplumsal karmaşa oluşturmaktadır. Bu eşitsizliğin derinleştiğine dair gittikçe artan hissiyatın Mayıs ayı sonunda yapılacak seçimler sonucunda Avrupa Parlamentosu’nun yeniden şekillenmesi üzerinde yansımaları ve Avrupa kurumlarının işleyişi üzerinde ağır etkileri olabilecektir.
Devamı Derin Ekonomi Şubat 2019 sayısında…