Çok zor günlerden geçiyoruz! Ülke nereye gidiyor? Güçlü siyaset, güçlü ekonomi, güçlü ordu, güçlü bürokrasisi ile yola “demokratik, laik bir ülke olarak mı?” devam edeceğiz. Yoksa uluslararası sisteme hizmet eden “taşeron bir ülke mi?” olacağız. Bu iki kritik soruya yanıt arıyoruz. Türkiye’yi yarına kim taşıyacak? Meselenin özü bu değil mi? Bir ülkenin geleceğini tek başına ne siyaset, ne ordu, ne bürokrasi çizer. Ulus devletten şirketler demokrasisine geçilen bir yüzyılda sermayenin tavrı asla göz ardı edilemez.
Geçen ay İstanbul Sanayi Odası (İSO), “Türkiye’ye güvenenler, Türkiye’de Üretenler” konulu bir toplantı düzenledi. 74 ülkede faaliyet gösteren 600 uluslararası şirketin temsilcisi oradaydı. 130 yıldır faaliyet gösteren Shell Türkiye, 113 yıldır iş yapan Siemens yöneticisi ve diğer yabancı şirketler, “Türkiye’ye güveniyoruz” dediler.
Toplantıda Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Ford Otosan’ın Yönetim Kurulu Başkanı Ali Koç dedi ki, “15 Temmuz darbe girişimi laik eğitimin önemini gösterdi.” Anahtarı verdi bize.
Ali Koç, şeffaf, toplumunu iyi tanıyan genç kuşak bir iş insanı. Tek başına. Hatta aykırı bir burjuva. İş dünyasının sessizliğe büründüğü bir dönemde korkmuyor, konuşuyor. “Yeter ki bize güvenilsin, bir platform kuralım. Görüş ayrımı yapmadan hep beraber ülke sorunlarına çözüm arayalım” diyor.
Doğrusu, Koç’un önerisine TÜSİAD’ın ne diyeceğini merak ediyorum. Geçmişte, “Demokrasi ve Kürt sorunu” gibi çok önemli iki konuda gösterdiği tavır nedeniyle sicili bozuk olan büyük sermayenin temsilcisi TÜSİAD, artık karnından konuşamaz. TÜSİAD, MÜSİAD el ele, “Ülkem varsa, ben de varım” demeyi bilmeli.
Kafamız çok karışık.
Bir yandan liberal kapitalist ekonomiyi savunuyoruz. Öte yandan kapitalist sistemin yasalarına karşı müthiş bir direnç gösteriyoruz. Bir tarafta darbe girişimi ve bombalamalarla ortalığı kana bulayan çetelere karşı mücadele veriyoruz. Diğer taraftan uluslararası zeminin bizi sıkıştırmasına karşı durmaya çalışıyoruz.
Devamı Derin Ekonomi Eylül 2016 sayısında