Bugünlerde Ürdün’ün başkenti Amman’da iyimser birisine rastlamak bir hayli zor. Ülkeye yaptığım son ziyarette bir dizi yetkili ve bilgili Ürdünlünün de arasında olduğu politik figürler, eski ve halen çalışmakta olan bürokratlar, teknokratlar, akademisyenler ve bir dizi gazeteci ile bir araya gelme fırsatım oldu. Özel toplantılar olsun, konferanslar ve yuvarlak masa tartışmalarıyla, informal politik salonlardaki görüşmelerin her birinde derin bir endişe ve kaygı ile karşılaştım. Üstelik bunun sebebi sadece Ürdün’ü çevreleyen bölgesel karışıklıktan değil ancak ülke ekonomisinin içinde olduğu kritik durumdan da kaynaklanıyordu.
Elbette bu iki kriz de birbiriyle doğrudan bağlantılı.
Öncelikle, ülkeye gelen bir milyon Suriyeli mültecinin ülke ekonomisi üzerinde muazzam bir baskısı var. Bunlar hizmetler, istihdam, konut, altyapı ve kaynaklar konusunda sorunlar yaratıyor. Hâlihazırda kronik bir su kıtlığı ile doğal kaynaklar konusunda sıkıntılı Ürdün’e daha önce yerinden edilmiş Iraklı ve Filistinli mültecilerin yanı sıra gelen yeni mülteci akını, artık yönetilmesi neredeyse imkânsız bir nüfus artışına yol açtı.01