Dünyanın kocaman bir köy halini alması, avantajları kadar dezavantajları da beraberinde getiriyor. Ekonomik aktivite olarak ulaşım ve pazarlama kolaylaştı. Ancak bu durum inanılmaz bir rekabetçiliğe neden oluyor. Hal böyle olunca iyi pozisyon kapmak için büyük bir yarış var. Kurumsal yapılanma, altyapı, mal piyasalarının etkinliği, pazar büyüklüğü gibi faktörler ülkelerin gücünü ve cazibesini ortaya koyan önemli göstergeler. Sadece bunlarla sınırlı değil konu… İşgücü piyasaları, makroekonomik ortam, mali piyasaların gelişmişliği, teknolojik hazırlık ve iş dünyasının yetkinliği kriterleri de var. Moda tabirle ‘yenilikçi olma’ zorunluluğu da cabası. Yatırımcının dikkatle incelediği küresel rekabet raporları hazırlanırken ülkelerin karnesindeki bu notlarına bakılır. Son yıllarda dikkat çeken ancak pek konuşulmayan bir rekabet alanı daha var. Özellikle son global krizden sonra; vergi üzerinden yaşanan rekabet gittikçe önem kazanan bir faktör haline geldi. Yatırım çekmek, sıcak para hareketlerine liman olmak için vergi oranları üzerinden yürütülen bir mücadele var. ABD Başkanı Donald Trump’ın bir anda kurumlar vergisini düşürmesi tesadüf mü? Türkiye benzer bir hamleyi 2006’da kurumlar vergisi oranını yüzde 33’den yüzde 20’ye indirdi. Başka ülkeler de aynı yola başvuruyor. ABD yüzde 38,9’dan yüzde 15’e, Fransa yüzde 34,4’dan yüzde 28’e, Belçika yüzde 34’ten yüzde 20’ye, Avustralya yüzde 30’dan yüzde 25’e düşürmeyi planlıyor kurumlar vergisini. Bunlara İngiltere, Lüksemburg, İsrail ve Estonya’yı da ekleyebiliriz.
Devamı Derin Ekonomi Ağustos 2017 sayısında …