Yapay zekâ, yalnızca teknoloji alanını değil, toplumun tüm işleyiş biçimini dönüştürme potansiyeline sahip bir paradigma değişimini temsil ediyor. Sadece iş süreçlerini hızlandırmakla kalmıyor; aynı zamanda bilgi üretiminden eğitime, karar almadan sanata kadar geniş bir yelpazede insan emeğinin tanımını yeniden yazıyor. Bu dönüşüm, insan yeteneğinin değerini artırabilir ya da önemsizleştirebilir. Bu da yapay zekânın nasıl ve kimler tarafından kullanıldığına, hangi etik sınırlar içinde geliştirildiğine ve topluma nasıl entegre edildiğine bağlı.
1997 yılında Deep Blue’nun Garry Kasparov’u yenmesiyle başlayan süreç, makinelerin bilişsel alanlarda da üstünlük kurabileceğini gösterdi. Ancak bu olay, insanları satrançtan uzaklaştırmadı. Aksine, dijital satranç platformlarının yükselişiyle birlikte oyun daha erişilebilir hale geldi.
Bugün çevrimiçi platformlarda milyonlarca kişi satranç oynuyor ve üst düzey stratejileri analiz edebiliyor. Bu örnek, teknolojik ilerlemenin insan ilgisini azaltmaktan çok artırabileceğini gösteriyor. Ancak bu dengeyi iş hayatı, eğitim ve sanat gibi daha karmaşık alanlarda kurmak çok daha zor olabilir. IMF’nin araştırmasına göre, küresel ölçekte istihdamın yaklaşık yüzde 40’ı yapay zekâdan doğrudan etkilenebilir durumda. Yani her iki çalışandan biri, iş tanımı içinde yer alan bazı görevlerin otomasyonla değişebileceği bir döneme giriyor. Özellikle çeviri, metin özetleme, rapor yazımı, müşteri temsilciliği, dijital analiz ve veri yorumlama gibi görevler, yapay zekâ destekli sistemler tarafından hızlı ve düşük maliyetle gerçekleştirilebiliyor.
Bu durumun en belirgin örneklerinden biri, hukuk sektörü. Bugün büyük hukuk firmalarında, belge inceleme, emsal karar analizi, dava özetleme gibi işler yapay zekâ tabanlı yazılımlarla yürütülüyor. Örneğin, ‘ROSS Intelligence’ gibi sistemler, binlerce hukuki metni saniyeler içinde tarayarak avukatlara zaman kazandırıyor. Ancak bu durum aynı zamanda genç hukukçuların mesleki deneyim kazanma alanlarını daraltıyor.
Devamı Z Raporu Nisan 2025 sayısında…