Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere hükümetler genellikle finans piyasalarını kendi lehlerine manipüle etmektedir. Ortaya çıkan avantaj, devlet borcunu finanse etme maliyetlerini azaltmayı veya bu borcu örtülü yollardan tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. İktisat literatüründe finansal baskı olarak bilinen bu tür çabalar, hükümetlerin müdahale edilmediği takdirde piyasa katılımcılarına gidecek olan kaynakları ele geçirmek için uyguladığı politikaları ifade eder. Emeklilik fonlarının / finansal kurumların esas olarak devlet tahvillerine yatırım yapmalarını isteme, faiz oranlarını ve banka mülkiyeti üzerindeki kontrolleri düzenleme, ve daha fazla getiri amacıyla para çıkışını engellemek için sermaye akışlarını düzenleme gibi uygulamaların hepsi finansal baskı oluşturmaktadır.
Düzenlemeler bir yana, finansal baskı aynı zamanda şimdilerde daha çok “makro ihtiyati düzenleme” olarak adlandırılan “telkinler” şeklinde de olabilir. Finansal baskı durumunda, düşük yatırım getirileri, belirli varlıklara yapılan zorunlu yatırım veya yatırım fırsatlarına daha az erişim yoluyla hane halkı ve özel sektöre şeffaf olmayan veya genellikle resmi hesaplarda görünmeyen bir vergi uygulanır. Son birkaç on yıllık dönemin farklı zamanlarında, Arjantin, Hindistan ve İtalya gibi ülkelerin hükümetleri borçlarını azaltmak için örtülü finansal baskılar uygulayarak, ihtiyaç duyulan ancak çok da makbul olmayan kemer sıkma önlemlerini veya vergi artışını önlediler. Finansal baskı araçları ayrıca İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana çeşitli hükümetler tarafından da zaman zaman kullanıldı. Savaş sonrası dönemde ise (1945-80) iyice yaygınlaştı. Enflasyon döneminde faiz oranlarının baskılanması hükümet borçlarını otomatik olarak aşındırdı. Söz gelimi İngiltere fazla kemer sıkma politikası ya da vergi zammı uygulamaksızın 1945’te GSYİH’sinin yüzde 216’sını oluşturan borçlarını on yıl sonra GSYİH’sinin 138’ine kadar azalttı. Hükümetler esas itibarıyla borçları kolay yoldan azaltmak için tasarruf sahiplerine bel bağlıyor ve borcun azaltılmasının “tasfiye” etkisi iki şekilde oluyordu. Tasarruf sahiplerine enflasyondan daha düşük faiz oranları sağlanıyor ve satın alma gücünün çok altında geri ödeme yapılıyordu.
Devamı Z Raporu Temmuz 2020 sayısında..