NATO 70 YAŞINDA

İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan, iki kutuplu dünyanın en hayati kurumlarından biri olan NATO, 70. yılını geride bıraktı. Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından varlık nedeni kimilerince sorgulanmasına rağmen genişlemeye devam eden ittifak, Trump ve Avrupalı muhatapları arasındaki -bazen epey sertleşen- politik çekişmeler eşliğinde yapısını güncelleyerek yoluna devam ediyor.

Duygu Bulkan

Washington’da geçtiğimiz ay NATO’nun 70. kuruluş yıl dönümünün kutlandığı bir zirve yapıldı. 4 Nisan 1949 tarihinde 12 ülkenin Kuzey Atlantik Anlaşması’nı imzalayarak kurduğu NATO’nun üye sayısı daha sonradan gerçekleşen katılımlarla birlikte bugün 29’a ulaştı. Ana karargahı Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunan NATO, Kuzey Makedonya’nın da katılımıyla yakın zamanda 30 üyeli bir ittifak olmaya hazırlanıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler Birliği’nin askeri gücü ve yayılmacı politikalarına karşı kurulan NATO, kısa zamanda hızla gelişti. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra, Sovyet güdümündeki Varşova Paktı dağıldığı halde, varlığını sürdürmüş ve bu kez Asya’dan Afrika’ya kadar küresel misyonlar üstlenmişti. Misyonların çerçevesi de genişlemiş, örneğin terörle mücadele bunlara dahil olmuştu. Şimdi varlığını küresel çapta sürdürmekle beraber, NATO, içeride ve dışarıda birtakım ciddi sıkıntılar yaşıyor. NATO’nun, giderek daha karmaşık bir hal alan güvenlik tehditleri karşısında gerçekten işlevsel olup olmadığı sık sık sorgulanmaya başlandı. Soğuk Savaş döneminin ardından Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu tehdit algısı değişen NATO müttefikleri, savunma harcamalarında ciddi azaltmalar gerçekleştirdi. Rusya’nın 2014’te Kırım’ı yasa dışı ilhakı, NATO’ya ezeli tehdidinin hala geçerliliğini koruduğunu gösterdi. Bu tetiklemeyle, ittifak üyeleri 2014 Varşova Zirvesi’nde Gayrisafi Yurtiçi Hasılaları’nın (GSYH) yüzde 2’sini savunmaya harcamayı taahhüt etti.

TRUMP’IN NATO KONUSUNDAKİ KAFA KARIŞIKLIĞI

Son dönemde Trump’ın ülkesini NATO’dan çıkarmak istediği iddiası pek çok defa gündeme gelmişti. ABD başkanı konuyla ilgili son olarak “çıkabilirim ama buna gerek yok” açıklaması yapmıştı. ABD liderliği olmadan pek bir anlam ifade etmeyecek olan örgütün bir varoluş veya yapısal bir krizden geçip geçmediği uzun zamandır tartışılıyor. Bunun pek çok gerekçesi var ancak en önemlisi Başkan Trump’ın NATO’dan çıkmayı devamlı tartışacak derecede örgüte karşı bir tavır almış olması. NATO’nun son günlerde maliyet tartışmaları çerçevesinde gündeme gelmesi bir kriz görüntüsü veriyor. İttifak’ın nereye gittiği merak uyandırıyor. Trump politikası gereği artık ABD uluslararası sisteme daha az yatırım yapmak istiyor. Fakat kritik güvenlik ve siyaset konuları gündeme geldiğinde daha etkin olması ve tekrar lider rolünü takınması mümkün. İşte bu nedenle NATO hala dünyanın en güvenilir, caydırıcı ve sürdürülebilir ittifak kurumu olarak görülüyor. Trump, ABD’nin Avrupa’nın güvenliği için milyarlarca dolar para harcadığını savunuyor. Aslında Trump’ın NATO’ya yönelik eleştirilerinin en başında gelen Avrupalı üyelerin savunma harcamalarında üzerlerine düşen yükümlülüğü yerine getirmedikleri şikayeti yeni değil. Geçmiş Amerikan Başkanları da benzer bir şikayeti dile getirmişlerdi. Amerikan Başkan Yardımcısı Mike Pence’in, “Türkiye’nin NATO’da kalmak ile Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almak arasında tercih yapmasını” istemesi Ankara-Moskova ilişkilerinin Türkiye’nin ABD ve NATO ile ilişkilerini ne kadar etkilediğini gösteriyor. Türkiye’nin ise NATO’dan kopmadan Rusya’yla müzakere edebilmeyi becerebildikçe daha güvende olacağını öne sürülüyor. Özellikle bu noktada NATO ve üye ülkelerin, Türkiye’ye karşı sorumluluklarını yerine getirmemeleri hususu baz alındığında Türkiye’nin halihazırda Suriye meselesi ve 15 Temmuz darbe girişimi konuları nedeniyle ittifaka güvenini ciddi anlamda yitirmiş durumda olduğu göze çarpıyor.

Devamı Derin Ekonomi Dergisi Mayıs 2019 sayısında…